DerlediklerimizGüncel

Serda Demir | Annen tuvaletin altına gömülüyken o yası nasıl tamamlayabilirsin ki ?

Yayam ve dedem aslında ömürleri boyunca her gün yas tutuyordu. Yayamın maması (annesi) köyde gömülmüş ama onun da yattığı mezarın üstüne okul yapıldı. Okulun öğretmen evinde, tuvaletin olduğu yerin altında yayamın mezarı var. Düşünün; annesi tuvaletin altında yatıyor. Bu gerçeği bilirken yasını nasıl tamamlayabilirsin ki?

Hayganuş yaya (nine) ile Zakar dede, 20. yüzyılın başında Erzincan’a bağlı Zımara’da doğdu. Soykırım Ermeni çiftin hafızasında birçok yara açsa da sağ kurtuldular. Tanıklıklarını, hikâyelerini anlatmak ise yüz yıl sonra torunları Haygan Mardikjan’a düştü.

Bugün Hollanda’da yaşayan Mardikjan, Nisan Yayımcılık’tan çıkan “Turnanın Çağrısı” kitabında dedesi ile nenesinin hikâyesinden köşe taşlarını diziyor art arda. Mardikjan, bu hikâyeleri genç yaşlarından itibaren dedesi ve ninesinden dinlemiş; 18 yaşından itibaren ise duyduklarını not etmeye başlamış.

Bu notları sonra ne yapacağını o yıllarda pek düşünmemiş. Tek niyeti, bu hikâyelerin kaybolmasını ve unutulmasını engellemekmiş.
Mardikjan, “Sonra tesadüfen bir Türk’le karşılaştım ve onunla konuşurken çok öfkelendim. Notları kitaplaştırma fikri, böylece kesinleşti. Kendi kendime ‘Artık yeter!’ dedim” diyor.

Üzüntü kapatıyor, öfke harekete geçiriyor

Karşılaştığı Türk’ün “Ermeniler, Türkleri katletti” iddiasında bulunduğunu anlatan Mardikjan, ekliyor: “Sanırım üzüntü insanı hareketsiz kılıyor, içine dönüp kapanmasına neden oluyor ama kızgınlık harekete geçiriyor.”

Kitaba vesile olan motivasyonun son raddesi, bu karşılaşma ile ortaya çıkmış ama Mardikjan’ın amacı, Ermeni Soykırımı’nı inkâr edenlerin düşüncelerini değiştirmek değil. “Bu umurumda da değil” diyor ve devam ediyor: “Ne birilerini ikna etmek ne de bir şey ispatlamak istiyorum. Tek amacım, yayamın ve dedemin kaybolup gitmemesi. Soykırım inkâr ediliyor olabilir, ama bu insanların gerçek hikâyelerini de inkâr edecek halleri yok ya! Ama yine de kitabımı okuduktan sonra fikrini değiştirecen olursa, aferin ona!”

Simonyan’ın konseri ve yayanın hafızasındaki turna

Kitabın adı “Turnanın Çağrısı” ya da Ermenicesiyle “Gance Grunk”, bir Ermeni türküden geliyor. Bu türkünün serindeki hikâyesini Mardikjan şöyle anlatıyor: “Bir gün yayamla İlda Simonian’ın bir konserine gittik. Bir kilisedeydi ve büyük bir sessizlik vardı. Biz ön sırada oturuyorduk. İlda, Turnanın Çağrısı’nı söylemeye başladı. Yayamın yanımda hareketlendiğini fark ettim. Biraz huzursuz oldu ve beni dürtmeye başladı. Türkü boyunca yerinde duramadı. Konserden sonra nedenini sordum, ‘Bu benim yayamın şarkısı’ dedi. Bu şarkıyı ona hep söylermiş. Turna kuşu da zaten özlemi, memleket hasretini sembolize eder. Belki beni yayamın ve dedemin köyüne çağıran da turnaydı.”

Kulaklarım duyunca gözyaşları da döküldü

Kitaba kendi duygularını katmamaya çalıştığını, dedesi ve nenesi nasıl anlattıysa öyle aktarmaya çabaladığını anlatan Mardikjan, kitap yayınlandıktan sonra yapılacak tanıtım etkinliğinden önce kitabı yeniden okuduğu anları ise şöyle anlatıyor: “Kitapla kaç yıl uğraştım, yazarken hiç böyle ağlamamıştım. Okumaya başladığım gibi hüngür hüngür ağlamaya da başladım. Kulaklarım yazdıklarımı duyunca gözyaşları da dökülmeye başladı.”

 

Yayamın babasını tanıdığı köylü öldürmüş

Kitabı yazarken köyüne yaptığı yolculuğu ise Mardikjan, şu cümlelerle özetliyor: “Dağlara bakıyordum ve yayamın babasının da dahil olduğu köyün gençlerinin oralara kaçtığını ve köylülerin yardımıyla jandarmalar tarafından öldürüldüklerini düşünüyordum. Oysa yayamın babasını tanıdığı bir köylü öldürmüş.”

‘Mardikoğlu ailesinin malları bizde!’

Mardikjan, bir göçmen köylü ile de karşılaştığını ve bu köylünün ona, “Mardikoğlu ailesinin malları bizde” dediğini anlatıyor. “O anda hislerim birbirine karıştı” diyen Mardikjan, devam ediyor: “Beni en çok etkileyen şey de o köylünün bana, ‘Deden bana hala borçlu’ demesi oldu. Bir kızgınlık hissettim. Borçlu ne demek, ellerinde ne varsa almışsınız zaten!”

“Yayam ve dedem aslında ömürleri boyunca her gün yas tutuyorlardı” diyen Mardikjan, nenesinin sürekli, “Kardeşim yaşasaydı şu yaşta olacaktı, torunlarını sevecekti” dediğini anlatıyor ve ekliyor: “O süreci kapatmamıştı. Bu, sonsuz bir yastı onun için. Sürekli kayıplara üzülüyordu. Sağlıklı bir yasta acını yaşarsın ve kapatıp devam edersin ama onlar bu süreci kapatamıyordu. Yayamın maması (annesi) köyde gömülmüş ama onun da yattığı mezarın üstüne okul yapıldı. Okulun öğretmen evinde, tuvaletin olduğu yerin altında yayamın mezarı var. Düşünün; annesi, tuvaletin altında yatıyor. Bu gerçeği bilirken yasını nasıl tamamlayabilirsin ki?”

Fail suskunluğu: Ermenilere ne oldu?

Köyde karşılaştığı bir köylünün okulun altında Ermeni mezarlarının olduğunu bildiğini ve kendisine, “Yayana söyle, burada oynayan çocuklar masum” dediğini anlatan Mardikjan, sorularını sürdürdüğünde ise köylünün konuşmak istemediğini, Ermenilere ne olduğuna dair bir şey anlatmayı reddettiğini aktarıyor.

Kitapta bazı bilgilerin soracak kimse kalmadığı için eksik kaldığını da anlatan Mardikjan, ninesinin kiminle evlendiğini ya da evlatlık verildiğini anlatsa da, konu kız çocuklarının başına gelenler olduğunda suskunluğa büründüğünü belirtiyor. “Yayam o kız çocuklarının da artık ailesi, çocukları ve torunları olduğunu ve bu nedenle tecavüz hikâyelerini o kadınların onurlarını korumak için anlatmamak gerektiğini savunuyordu” diyen Mardikjan, ninesi öldükten sonra cevapsız kalan birçok soruyu soramadığı için üzüntü duyduğunu da vurguluyor.

Dedesi ile ninesinin de, babasının da kitabı çıkarma fikrinden dolayı tedirginlik yaşadıklarını da söyleyen Mardikjan, kitap çıktıktan sonra ise birçok kesimden olumlu tepkiler aldığını anlatıyor.

11 Mayıs 2021 Yeni Özgür Politika

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu